Haberler

26 Ocak, 2018

Çobanlıktan alabalık krallığına giden bir başarı öyküsü

Dağda, ovada keçi güderken aldığı kararlar sonucunda alabalık üretimine başlayan ve Türkiye pazarını ele geçiren, bununla da yetinmeyip dünya pazarında da söz sahibi olan Mustafa Özpek, başarı hikayesini bizlerle paylaştı.

Başarı hikayeleri hep dikkat çeker, dinlemekten keyif alırız. Hatta, yüreklendirir çoğu zaman bizleri. Anlatılanlar karşısında hayran bakışlarımızı gizleyemeyiz. Yoluna çıkan engellere rağmen yılmayıp, başarıya giden yolda inancını taze tutanların hikayesi birçoğuna örnek olur. Dağda, ovada keçi güderken aldığı kararlar sonucunda alabalık üretimine başlayan ve Türkiye pazarını ele geçiren, bununla da yetinmeyip dünya pazarında da söz sahibi olan Mustafa Özpek’in takdire şayan hayat hikayesini kendi ağzından dinleyeceğiz.

1946 yılında Denizli’nin Güzelpınar köyünde, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak açmış gözlerini dünyaya Mustafa Özpek .5 kardeşin en büyüğü. Dolayısıyla, sorumlulukları fazla. Hayatla imtihanı çok küçük yaşlarda başlamış. İlkokul çağına gelene kadar, o da diğer çocuklar gibi çocukluğunu yaşamış, başarılı bir okul süreci geçirmiş. Hatta, öğretmenleri ondaki cevheri keşfedip onun eğitim hayatının devamı konusunda ailesini ikna etmeye çalışmış ancak nafile. Ailenin en büyük çocuğu olmak kolay değil. Sorumluluklar küçük yaştan biniyor omuzlara. Hayvan işiyle uğraşan babası, Mustafa’nın işlerin başına geçmesi arzusundaymış.

Mustafa ise okula devam etmeyi koymuş bir kere kafasına. Aileden gizli olarak para biriktirip doğruca Isparta’ya kaçmış. Okumakmış tek amacı; okuyup büyük adam olmak. Girdiği sınavı kazanmış ancak devamını getirememiş ve geri dönmüş baba ocağına. Askere gidene kadar babasının yanında çobanlık yapmış, koyun ve keçi gütmüş. Keçilerinden elde ettikleri yoğurtları yükleyip eşeklerine, köyden kilometrelerce ötede, şehirde satmaya götürmüş. Aslında ticari hayatla tanışması da böylece başlamış.

Zaman ilerliyor ve askerlik yaşı gelip çatıyor Mustafa’nın. Askerde aldığı kamyon ehliyeti kendine olan güvenini ikiye katlıyor. Askerlik biter bitmez dönüyor baba ocağına; alıyor babasını karşısına ve kamyon almak için ikna etmeye çalışıyor. Sırtında kepenek, önünde koyunlarla bu işin böyle gitmeyeceğini anlatmak istiyor ancak bu çabası da sonuç vermiyor. Mustafa, çareyi gördüğünde çok özendiği ve onda zenginlik hissiyatı yaratıp heyecanlanmasına neden olan “Alamancı” vatandaşlarda arıyor.

 

Avrupa serüveni

Avrupa’ya gitmeyi koyuyor kafasına ve orada yaşayabilmenin yollarını arıyor. Tek amacı ise o çok istediği kamyonun parasını toparlayabilmek. Nihayet araştırmaları sonuç veriyor ve 1970 senesinde, kendini Avrupa’ya giden trenin içinde buluyor.

Almanya’da, kendi gibi gurbetçilerin çalıştığı bir tekstil fabrikasında 14 ay çalışıyor. Aldığı para yetmeyen Mustafa, iş sonrasında ise inşaatlarda amelelik yapıyor Almanya’da kötü davranılıp, hakları yenilen Türk işçileri gördükçe kendi işinin patronu olmayı daha da çok istiyor.

 

Alabalık ile ilk tanışma

Yaklaşık 5 yıl yurt dışında çalıştıktan sonra istediği otobüsü satın alacak parayı biriktiren Mustafa Denizli’ye dönüş yaptı. Bir süre yolcu taşımacılığı işiyle uğraştı. O sırada, Çal’ın Sakızcılar Köyü’nde alabalık çiftliği kuran amcasının ortaklık önerisine sıcak bakan Mustafa, askerde ilk kez tadına baktığı alabalığın üretim işine resmen girmiş oldu.

İlk etapta korkuları vardı. Hiç bilmediği bir işti sonuçta ve neredeyse bütün birikimini yatırmıştı. Ya bir şeyler ters gider ve yeniden çobanlık yaptığı yıllara dönerse diye düşünürken, balık ölüm haberleri tek tek gelmeye başladı. Çaresizdi, ne yapacağını bilemedi. Sordu, soruşturdu, çözüm üretmeye çalıştı ve çareyi Ankara’da buldu. Ölümlerin, balıklara verilen kalitesiz yemden kaynaklandığını öğrendi. Sorunu çözen ve işini büyütmeye başlayan Özpek, başka bir engele daha takıldı. O da karşılaştıkları pazarlama sıkıntısıydı. Anadolu insanının yeterince balık tüketmediğini gören Özpek, balıkçılığı bırakarak beyaz eşya ticaretine başladı.

Ticarette başarılı bir grafik yakaladı ve iyi paralar kazanmaya başladı. Yıllar sonra, oğlunun dereden tuttuğu balığı eve getirip banyodaki küvetin içinde yaşatmaya çalışması üzerine, bu işi ne kadar sevdiğini hatırladı ve rotasını yeniden balıkçılığa çevirdi.

 

Alanında en iyisi olmak

Arka arkaya alabalık tesisleri kurmaya başlayan Özpek, Ege ve Akdeniz bölgelerini karış karış gezerek temiz su kaynaklarını tespit eder. 1994 sonrası yaşanan krizde iç piyasada ürün satamaz hale geldiklerini belirten Özpek, Türkiye’de isli balık (füme) yapılmadığını öğrenir ve bu alana  yönelir.

Türkiye’den balık ihraç etmek isteyen Alman firma yetkilisinin çiftliğini ziyaret etmesiyle ihracata başlar. Daha doğrusu, ilk olarak numune gönderilir. Tahlil edilen numuneleri İsveç, Norveç ve Danimarka ürünlerinden daha iyi çıksa da, “Türkler numuneyi iyi gönderir ama malı iyi göndermez” şeklinde konuşulduğunu öğrenir.

Bu duruma hem çok üzülen hem de çok kızan Özpek, malından emin olarak teminat bile istemez. Neticede; kapasitelerinin üzerinde sipariş almalarına rağmen işçilerle birlikte 2 gün 2 gece boyunca hiç durmadan çalışarak, 15 tonluk ihracat talebini karşılamayı başarır.

Büyük bir adım atarak 496 metrekare kapalı alana sahip olan, ülkenin ilk balık işletme tesislerinden birini kurar. Her gün biraz daha büyüyen iş adamı, bildiklerini oğullarına da öğretir. Denizli’nin de aralarında olduğu farklı şehirlerdeki 10 çiftlikte rahatlıkla 4 bin ton alabalık üretebilecek kapasiteye ulaşır.

 

Polat Makina ile yolların kesişmesi

Fabrikasını aldığı verim sonrasında iyice büyüten Mustafa Özpek; üretim, besleme ve işlemeyi entegre bir şekilde bir araya getirmek adına bir de yem fabrikası kurdu. Balık atıklarındaki protein ve yağı ayrıştırmak için bir makinaya ihtiyacı olduğunu anladı. Araştırdı, bu işi bilenlere danıştı ve Polat Makina’nın kapısını çaldı.

Polat Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Polat’la tanışan ve İbrahim Polat’ın hayat hikayesini kendisininkine çok yakın bulan Özpek, bu iş adamıyla çalışmayı istedi. Polat Makina fabrikasını da gezme fırsatı bulan Mustafa Özpek, “Gördüğüm teknoloji karşısında resmen gurur duydum, göğsüm kabardı. Soğuk demir işçiliğinden gelip böylesi bir fabrikayı kuran insana duyduğum saygı daha da arttı o fabrikayı gezerken. Kendi fabrikamdaymışım gibi hissettim. Bana bu hissiyatı veren kişiyle de çalışmayı arzu ettim” diye konuştu.

71 yaşında olmasına rağmen işini büyütmek, ülkeye daha çok döviz getirmek, daha çok istihdam sağlamak ve Türkün sesini dünyaya duyurmak için çalışmaya devam eden Mustafa Özpek’e değerli vaktini bizlere ayırdığı için çok teşekkür ediyor, başarılı girişimcinin öyküsünün hayallerinin peşinden gitmek isteyenlere ilham vermesini umuyoruz.

 


  Haber Arşivi